Retina-Vitreous
2010 , Vol 18 , Num 4
Kuru Tip Yaşa Bağlı Makula Dejeneresansı Tedavisi
1Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Göz Kliniği, Ankara, Doç. Dr.2Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Göz Kliniği, Ankara, Asist. Dr ÖZ
Yaşa bağlı makula dejeneresansı (YBMD) dünyada yasal körlük nedenleri içinde 3. sırada yer almaktadır. Halen dünyada 30-50 milyon kişide var olduğu bildirilen YBMD’lı hasta sayısının gelecek dekatta iki katına çıkması beklenmektedir. YBMD’nın değiştirilebilir risk faktörleri olan sigara, beslenme, obesite, sistemik hastalıklar ve çevresel faktörler ile ilişkisinin iyi bilinmesi, hastalıktan korunma ve ilerlemesini azaltma yönünden önem taşımaktadır. Ayrıca gerekli besinlerin diyetle alınamaması da risk faktörlerinden biridir. Diyetle alınması gereken Vitamin C, D, E, selenyum, çinko, bakır, magnezyum eser mineralleri ile a ve ß karoten, kriptoksantin, lutein ve zeaksantin gibi antioksidanların eksikliği YBMD patogenezinde rol oynamaktadır. YBMD’nın önlenmesi ve ilerlemesinin yavaşlatılması için risk faktörleri de göz önüne bulundurularak sağlıklı bir yaşam biçimi sürdürmek, özellikle 55 yaşın üzerindeki sağlıklı bireylere direkt güneş ışığından korunma, sigarasız yaşam, düzenli egzersiz, kilo, tansiyon ve kolesterol kontrolü, yağı ve şekeri azaltıp, koyu yeşil yapraklı sebzeler, ceviz ve meyve yanı sıra haftada 1-2 kez balık tüketmeleri önerilmelidir. Ancak erken evre YBMD saptandığında 10 mg/gün lutein ve 500-1000 mg/gün omega 3 alımı uygun görülürken, bir gözde ileri evre YBMD varlığında AREDS çalışmalarında belirlenen yoğun antioksidan desteği gündeme gelebilir. Antioksidan, vitamin ve mineral desteği en azından diğer gözü korumak için yararlı olmasına rağmen destek tedavisinin de yan etkileri olduğu unutulmamalıdır. YBMD tedavisi için drusen üzerine veya grid şeklinde lazer, reoferez, kapsül içi minyatür teleskop ve makula translokasyonu tedavileri denenmiş, ancak yeterli başarı elde edilememiştir. Bu çalışmaların yanı sıra patofizyoloji, immünoloji ve genetik alanında yeni gelişmelere paralel yeni tedavi seçenekleri gündeme gelecektir.
TANIM VE SIKLIK
Yaşa Bağlı Makula Dejeneresansı (YBMD) henüz etiyolojisi tam olarak aydınlatılamamış, kalıcı santral görme kaybına yol açan ilerleyici bir hastalıktır.[1] Makulada fotoreseptör, retina pigment epiteli (RPE), bruch membranı ve koriokapillarisin etkilendiği komplike bir dejeneresans olarak ortaya çıkar.
Görülme sıklığı değişik araştırmalarda %1.2-29.3 olarak saptanmıştır1. Dünya Sağlık Örgütünün 2002 verilerine göre tüm dünyada yasal körlük nedenleri içinde katarakt ve glokomdan sonra YBMD %8.7 sıklıkla 3. sırada yer almaktadır.[2]
Gelişmiş ülkelerde ise 70 yaş üstündeki yaşlı populasyonda görme kaybının en başta gelen nedenidir. Altmış yaşından sonra her dekatta YBMD görülme sıklığı 2 kat fazlalaşmaktadır. Günümüz toplumlarında gelişme düzeylerinin artması ile birlikte insanların yaşam süreleri de giderek uzamakta; artan insan ömrü ile birlikte, çevresel faktörlerin de etkisiyle YBMD sıklığı giderek artış göstermektedir.[3]
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 60 yaş üstü nüfus 2000 yılında 600 milyon, 2020’de 1 milyar, 2050’de 2 milyar kişi olarak tahmin edilmektedir.[2] Halen dünyada 30-50 milyon kişide var olduğu bildirilen YBMD’lı hasta sayısının, yaşam süresinin giderek artması göz önünde bulundurularak, gelecek dekatta iki katına çıkması beklenmektedir.[1]
KLİNİK SINIFLAMA
Hastalık yaş ve kuru tip olmak üzere 2 şekilde görülür. Neovasküler/eksudatif/yaş tip, tüm YBMD hastalarının %10-15’inde görülür; ancak YBMD’na bağlı ağır görme kayıplarının %88’inden sorumludur.
Neovasküler olmayan/atrofik/kuru tip ise olguların %85-90’ında saptanır. Yavaş ilerleyen kuru tipte ağır görme kaybı olguların %10-12’sinde ortaya çıkar. Hastalık santral retinanın dış katlarında anomaliler ile kendini gösterir; drusen, pigment değişiklikleri ve jeografik atrofi ile karakterizedir. Klinik olarak en erken tespit edilebilen bulgu drusendir.
Erken evrede 20’den az sayıda birkaç küçük drusen (çapı≤63 μ ) veya tek tük orta boy drusen (çapı 64-124 μ) ortaya çıkar, pigment değişiklikleri eşlik edebilir.
Orta evrede çok sayıda orta boy drusen veya bir ya da daha fazla büyük drusen (çapı≥125 μ ) görülür; geç evrede ise bir gözde merkezi retinada doku kaybı, jeografik atrofi saptanır. Jeografik atrofi varlığında eğer fovea merkezine ulaşmamışsa orta evre, fovea merkezi de tutulmuşsa ileri evre atrofik tip YBMD’den söz edilir. Pigmenter anomaliler de fokal hiperpigmentasyon ve RPE dejenerasyonu şeklinde ortaya çıkar.[4]
2000 yılında yayınlanan çok merkezli “Yaşa bağlı Makulopati Çalışma Grubu” (Age Related Eye Disease Study- AREDS) YBMD sınıflamasını aşağıdaki gibi düzenlemiştir[5];
Grup 1: Drusen yok, bilateral yaygın olmayan küçük drusen,
Grup 2: (Erken Evre YBMD): En az bir gözde yaygın küçük drusen, 20’den az sayıda orta drusen veya pigment anomalileri,
Grup 3: (Orta Evre YBMD): En az bir gözde büyük drusen, yaygın orta drusen, merkezi olmayan coğrafik atrofi,
Grup 4: (İleri Evre YBMD): En az bir gözde foveayı tutan jeografik atrofi veya koroid neovaskularizasyonu veya drusenoid olmayan RPE dekolmanı veya subfoveal drusen gibi erken evre YBMD lezyonlarına bağlı olarak görme keskinliğinin (GK) 20/32`den az olması.
YBMD RİSK FAKTÖRLERİ VE KORUNMA
YBMD risk faktörlerinin iyi bilinmesi hastalıktan korunma ve tedavi açısından oldukça önemlidir. Hastalık ortaya çıktıktan ve görme kaybı oluşturduktan sonra yapılacak tedaviler oldukça maliyetli olup, YBMD’ndan korunma ile veya hastalığın ilerlemesini önleyici değiştirilebilir risk faktörlerini en aza indirme ile hem maliyet düşürülmekte ve hem de iyi gören kişi toplumda üretken olmaya devam etmektedir. Bu konuda National Health and Nutrition Examination Survey (NHANES), Framingham Eye Study (FES), Chesapeake Bay Watermen Study, Beaver Dam Eye Study (BDES), Rotterdam Study, Blue Mountains Eye Study (BMES), AMD Study, Eureye Study, The LUNA Study ve Los Angeles Latino Eye Study (LALES) yayınladıkları çalışmalarda değiştirilemeyen risk faktörleri olarak ırk, yaş, cinsiyet, genetik faktörler, ailede YBMD öyküsü, diğer gözde YBMD varlığı ve göze ait faktörleri (açık iris rengi, refraksiyon ve geçirilmiş katarakt cerrahisi) belirlemişlerdir.[4,5]
YBMD gelişiminde en önemli risk faktörü yaş olup, 50 yaş üzerinde risk artmakta, özellikle 75 yaş ve üstünde daha sık görülmektedir. Tüm çalışmalarda yaş ilerlemesi ile birlikte görülme sıklığında belirgin artış saptanmıştır. FES çalışmasında herhangi bir evredeki YBMD prevalansı 52-64 yaş arasında %1.6, 65-74 yaş arasında %11 ve 75 yaş ve üzerinde %28 bulunmuştur.[6] Chesapeake Bay Waterman çalışmasına göre 60 yaş üzerinde görülme sıklığı her dekat için iki kat artış göstermektedir.[7]
Klinik araştırmalarda beyaz ırkta, siyah ırka göre eksudatif tip YBMD’nın daha sık görüldüğü bildirilmiştir. Siyah ırkta daha yoğun olan melanin pigmentinin serbest radikallere karşı koruyucu etkisi olduğu düşünülmektedir.[8]
FES, BMES ve Rotterdam Eye Study (RES) gruplarının çalışmalarında YBMD prevalansında anlamlı cinsiyet farklığını görülmezken, NHANES III ve BDES gruplarında YBMD sıklığının erkeklerde düşük olduğu, 75 yaş üstü kadınlarda erkeklere göre erken YBMD’nin 2 kat, ileri YBMD’nin 7 kat daha fazla olduğu bildirilmektedir.[9,10]
YBMD görülme riski, ailede YBMD öyküsü olanlarda 2.4 kat, özellikle yaş tip YBMD riski 3.1 kat artmaktadır.
Genetik faktörler olarak YBMD’nın başlangıç ve ilerlemesinden sorumlu Kr 1q31, 10q26, kompleman faktör H, LOC3887715/HTRA1 ve kompleman komponent 2-kompleman faktör B varyasyonları sorumlu tutulmuştur.
YBMD gelişiminde göze ait faktörler de önem taşımaktadır. BMES çalışmasında hipermetropi varlığı, erken YBMD için düşük risk faktörü olarak erken YBMD gelişiminde bağlantısı gösterilmiş olmasına karşın, BDES ve Rotterdam çalışmalarında refraktif değişikliklerle YBMD arasında ilişki saptanmamıştır.[10,11] YBMD’nın açık iris rengine sahip olanlarda daha sık görüldüğü, iris rengi ile korelasyon gösteren oküler melaninin retinayı fototoksisiteden ve YBMD gelişiminden koruduğu bildirilmiştir. Yine aynı etki ile katarakt gelişiminin, ultraviole (UV) ışığın geçişini engelleyerek makulayı hasardan koruduğu ve bunun da YBMD gelişimini azalttığı belirtilmektedir. BDES çalışmasında, 75 yaş üstü katarakt cerrahisi geçirmiş hastalarda erken YBMD bulgularına daha sık rastlandığı gösterilmiştir.[11,12]
Enflamatuvar faktörler, artmış serum CRP, YBMD riskini 2 kat artırmaktadır. Enflamasyonun drusen ve YBMD patogenezinde rol aldığını epidemiyolojik ve laboratuar çalışmaları göstermektedir.[13] RPE’ye ait hücre atıkları, RPE bazal lamina ve Bruch membranı arasında birikip kronik enflamasyon yoluyla drusen oluşturabildiği görülmüştür. Drusenin akut ve kronik enflamatuvar cevap oluşturan proteinleri, amiloid ve kompleman proteinlerini de içerdiği gösterilmiştir, ayrıca enflamasyonun anjiyogenez ile ilişkili olduğu ve ileri YBMD’deki neovaskülarizasyonda rolü olduğu düşünülmektedir.[10]
Değiştirilebilir risk faktörleri olan sigara, beslenme, obesite, sistemik hastalıklar ve çevresel faktörler ile YBMD ilişkisinin iyi bilinmesi hastalıktan korunma ve ilerlemesini azaltma yönünden önem taşımaktadır.
YBMD’nın sistemik hastalıklarla ilişkisi tartışmalıdır. Hyman ve ark. ateroskleroz, serebrovasküler olay, geçici iskemik atak ile YBMD arasında ilişki olduğunu göstermişlerdir[14]. Karotis arterin dallanma yerinde aterosklerotik plak varlığında ileri evre YBMD riski 4.5 kat, karotis arterin herhangi bir yerinde aterosklerotik plak varlığında YBMD riski 2.5 kat artmaktadır [BDES, Rotterdam Study, The Eye Disease Case-Control Study (EDCCS)]. Buna karşılık BMES, kardiyovasküler hastalıklar ile YBMD arasında anlamlı ilişki olmadığını göstermişlerdir. FES, AREDS, Macular Photocoagulation Study, YBMD ile hipertansiyon arasında pozitif korelasyon olduğunu göstermişler, ancak BDES ve EDCCS çalışmalarında bu ilişki gösterilememiştir.[15]
Sistemik hastalıklardan Diabetes Mellitus’un (DM) RPE ve Bruch membranının yapısını ve fonksiyonlarını etkileyerek ve koroidal dolaşımın da bozulması ile YBMD riskinin arttığını gösteren çalışmalar varsa da, birçok epidemiyolojik çalışmada YBMD ile DM arasında ilişki saptanmamıştır.[1]
Obesitenin, özellikle vücut kitle indeksinin (VKİ) 25’in üzerinde olmasının ve diyetle fazla miktarda doymuş yağ asidi ile kolesterolün alınmasının, koroidal damarlardaki aterosklerotik sürecin hızlanmasına ve Bruch membranının yapısının bozulmasına yol açtığı ve böylece YBMD riskini arttırdığı bildirilmektedir.[13,16] Bu nedenle özellikle risk faktörleri olan hastalarda VKİ’nin normal sınırlarda olması ve obesitenin engellenmesi önemlidir.
Her ne kadar bazı çalışmalarda serum lipidleri ile YBMD gelişim riski ters orantılı olarak görülse de ateroskleroz gelişiminin YBMD gelişimi ile doğrudan ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle riskli hastalarda ateroskleroz gelişmini engellemek amacıyla kan lipid düzeyinin normal seviyelerde tutulması önerilmektedir.[11]
Çevresel faktörler içerisinde yer alan güneş ışığına maruziyetin hastalığın gelişiminde rolü olmadığını gösteren BDES ve BMES çalışmalarının yanında ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar da (Watermen study) mevcuttur.[12] UV-A, UV-B ve mavi ışıkla yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmiş; güneş ışığına maruz kalma süresinin önemine dikkat çekilmiştir.
Sigara kullanımı YBMD gelişme olasılığını 1.5-4 kat artıran ve riski sigara kullanım süresi ve miktarına bağlı olarak yükselen, önlenebilen bir faktör olarak kabul edilmektedir. Sigara içimine bağlı yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) düzeylerinde düşme, trombosit agregasyonu ve fibrinojen artışı neticesinde lipid peroksidasyonu ve oksidatif stres gelişimi ile serum antioksidan seviyesinde azalma, lökosit adezyonunda artma ve endotelyal hücre aktivasyonu ile vazokonstrüksiyona bağlı koroid kan akımında azalma olmaktadır. Çeşitli yayınlarda kadminyum toksisitesinin de burada etkili olabileceği bildirilmektedir. Bu süreçte RPE sayısında azalma ve RPE detoksifikasyon mekanizmasında bozulma neticesinde YBMD riskinin arttığı düşünülmektedir.[15] Sonuçta kuru tip YBMD riskinin sigara kullanımı ile doza ve süreye bağlı olarak arttığı dikkate alınarak sigara kullanılmaması önerilmektedir.
Alkol kullanımının YBMD gelişimindeki etkisi tartışmalıdır. Genel olarak oksidatif stresi artırdığı ve aterosklerotik değişikliklere neden olabileceği düşünülse de YBMD gelişimiyle direkt bağlantısı kurulamamıştır.[12] Ancak Obisesan ve ark.’nın yaptığı çalışmada fazla alkol alımının ileri YBMD riskini artırdığı, düşük dozda şarap tüketiminin erken YBMD riskini azalttığı sonucuna varılmıştır.[17]
Östrojen eksikliğinde RPE altı birikimlerin arttığı, ancak östrojen ilavesinin yararının olmadığı yaşlı dişi farelerde gösterilmiştir. Bu konuda erken menopoza giren kadınlarda hormon replasman tedavisinin YBMD riskini azaltmada yararı tartışmalıdır.[18]
YBMD KORUYUCU-DESTEKLEYİCİ TEDAVİSİ VE DİYET
YBMD gelişiminde sistemik risk faktörlerinin dışında, gerekli besinlerin diyetle alınamaması da risk faktörlerinden biri olarak kabul edilmektedir.[19] Besinlerdeki bazı vitamin ve mineraller, retina antioksidan savunma sisteminin parçasıdır. Antioksidan vitaminlerin YBMD patogenezindeki önemi gün geçtikçe artmaktadır. Vitamin C, E, karotenoidler gibi antioksidanların, retinanın yapısında ve retinanın fizyolojisinde yer alması YBMD ile ilişkisini düşündürmektedir.
Antioksidanlar, retinanın oksidatif hasarını önleyerek YBMD gelişimini engellerler. Retinada fotoreseptör hasarı, foto-oksidasyon veya lipid peroksidasyonu ile açığa çıkan serbest radikallerle oluşabilir. Bunun sonucunda okside maddelerin sağlıklı dokularda birikmesi hücre ölümüne, RPE fonksiyon bozukluğuna ve sonuçta makulayı tutan dejenerasyona yol açar. Antioksidanlar, bu zararlı maddelerin oluşumunu engeller, azaltır veya kompanse ederler. Retinanın oksidatif strese karşı oluşan savunma sistemleri, endojen antioksidan enzimler ve diyet kaynaklı olan nonenzimatik eksojen antioksidanlardan (karotenoidler, vitaminler ve eser mineraller) oluşur.[9,10,12] Endojen antioksidan enzimler glutatyon peroksidaz (GPx), superoksid dismutaz (SOD) ve katalazdır. Diyetle alınması gereken eksojen kaynaklı antioksidanlar ise vitamin C (askorbik asit), vitamin D ve vitamin E (alfa tokoferol) vitaminleri; selenyum (Se), çinko (Zn), bakır (Cu) ve magnezyum (Mg) eser mineralleri ile alfa (a) karoten, beta (ß) karoten, kriptoksantin, lutein ve zeaksantin karotenoidleridir.
Lutein ve zeaksantin (L-Z) , makula pigment epiteli yapısında yüksek miktarda bulunur, makulaya sarı rengini verir, UV ve kısa dalga boylu mavi ışığı (430-490 nm) absorbe ederek foto-oksidatif hasarı engeller, antioksidan özelliği ile oksijen radikallerini baskılar ve lipofussin oluşumunu azaltır.[1,9] Günde 10 mg luteinin diğer antioksidan ve minerallerle birlikte kullanımı, YBMD’de makula pigment yoğunluğunu, kontrast duyarlığı ve görme keskinliğini (GK) artırdığı bildirilmiştir.[20] Memelilerde bu karotenoidler sentez edilemezler, beslenme ile alınmalıdırlar. Yaş ilerledikçe serumdaki L-Z miktarı da azaldığından, diyette antioksidanların yer alması daha da önem kazanmaktadır.
Kuru Tip YBMD’de değiştirilebilir-önlenebilir risk faktörleri dikkate alınarak koruyucu önlemlerin alınması ve özellikle erken hastalık evrelerinde serbest radikalleri nötralize eden antioksidan tedaviler konusunda pek çok çalışma yapılmıştır. Plasebo kontrollu, çift kör, randomize olarak düzenlenen “Lutein Antioxidant Supplementation Trial- LAST” çalışmasında atrofik YBMD’si olan 90 hastada bir gruba 10mg/gün lutein, diğer gruba 10 mg/gün lutein ve antioksidan vitamin/mineral desteği verilmiş; 12 ay takip sonunda lutein grubunda %36, lutein+antioksidan verilen grupta %43 oranında makula pigmenti optik yoğunluğu (MPOY) artarken, plasebo grubunda MPOY azalmıştır. Ayrıca lutein verilen grupta 5.4 harf , lutein+antioksidan verilen grupta 3.5 harf görme artışı saptanırken, plasebo grubunda görme azalmıştır. İlaç verilen her iki grupta da kontrast duyarlık 12 ay sonunda artış göstermiş, plasebo grubunda ise azalma tespit edilmiştir.[20] Benzer şekilde Waterford çalışmasında da MPOY ölçülmüştür. Araştırmada MPOY’un yaş, sigara, kadın cinsiyeti ve ailede YBMD varlığı ile azaldığı; tüm YBMD hastalarında azalmış olarak tespit edilen MPOY’un, besinlerle lutein alımı sonucunda arttığı saptanmıştır.[21]
YBMD’nda Lutein/Zeaksantin (L-Z) alımı ile ilgili çok merkezli, plasebo kontrollu, çift kör AREDS (Age Related Eye Disease Study)-Yaşa Bağlı Göz Hastalığı çalışması yapılmış ve sonuçları 22 numaralı rapor olarak yayınlanmıştır.[22] Raporda beslenmeyle daha fazla L-Z alanlarda ileri evre YBMD, büyük ve yaygın drusen riskinin azaldığı bildirilmiştir. Günde 4mg yüksek doz L-Z beslenmeye ilave edilirse, kontrol grubuna göre, jeografik atrofi riskinde %55, yaş tip YBMD riskinde %35 ve drusen riskinde %27 azalma olduğu tespit edilmiştir. Benzer şekilde BMES çalışmasında diyetle alınan L-Z’nin, yaş tip YBMD riskini, yumuşak ve retiküler drusen sıklığını azalttığını göstermiştir.[23] AREDS 22 numaralı raporunda YBMD riskini azaltmak için sağlıklı kişilerin günde 6 mg L-Z almasını, YBMD hastalarında ise bu dozun 12 mg’a kadar yükseltilebileceğini önermiştir (Tablo 1).[22]
Tablo 1: YBMD riskini azaltmak için alınması önerilen lutein ve zeaksantin dozları.
Lutein ve zeaksantin (L-Z) desteğini takiben MPOY ve serum karotenoid konsantrasyonlarındaki değişikliklerin incelendiği LUNA (LUtein Nutrition effects measured by Autofluorescence) çalışmasında 6 ay boyunca 2 mg L ve 1 mg Z, 120 mg vitamin C, 17.6 mg vitamin E, 10 mg çinko, 40 μ g selenyum (Ocuvite Lutein™) verilmiş ve serum L-Z düzeyleri ve MPOY ölçümü yapılmıştır. Çalışma sonunda serum L-Z düzeylerinin anlamlı arttığı, L-Z kullananların %96’sında 6 ay kullanımdan sonra MPOY’nun arttığı ve 6 ay kullanımdan sonra ilaç kesildiğinde, 3. ayın sonunda MPOY’nin tekrar azaldığı tespit edilmiştir.[24]
YBMD riski ile karotenoid alımı ilişkisini inceleyen EDCC Çalışması‘nda 391 yaş tip YBMD olgusuna günde 6 mg Lutein/Zeaksantin verilmiş, 577 kontrol grubu ile birlikte tüm hastalarda serum karotenoid ve vitamin düzeyleri incelenmiştir. Karotenoid serum düzeyleri yüksek olanlarda, düşük olanlara göre YBMD riskinde %43 azalma ve benzer şekilde lutein serum düzeyleri yüksek olanlarda, düşük olanlara göre YBMD riskinde anlamlı azalma saptanmıştır.[25] Beta karoten diğer vitaminlerle birlikte kullanıldığında YBMD riskini azaltmakta, yüksek miktarda β karoten alınması ise YBMD riskini artırmaktadır. Ancak β karoten ve vitamin A alınması, özellikle sigara içenlerde akciğer kanseri riskini ciddi olarak fazlalaştırmaktadır; bu nedenle kullanımı sigara içenlerde önerilmemektedir.[26,27]
C vitamini hidrofilik ortamda antioksidan serbest radikalleri nötralize eder, hücre membranını stabilize eder ve enzimlerin ko-faktörüdür, okside E vitamininin yenilenmesini sağlar. E vitamini de serbest radikalleri bağlar, hücre membranını stabilize eder, yağ asitlerinin peroksidasyonuna karşı koruma sağlar, dolaşımı güçlendirir. Ancak VECAT çalışmasında vitamin E kullanımının YBMD gelişimi üzerine etkisi olmadığı rapor edilmiştir.[28] Benzer şekilde E vitaminin günlük 400 IU üzerinde alımının kardiyovasküler hastalığı olan bireylerde mortaliteyi arttırdığı gösterilmiştir.[29]
D vitamini antianjiojenik ve antienflamatuvar etkilidir. Parekh ve ark.nın yaptığı çalışmada serum D vitamini yüksek olan kişilerde erken YBMD riskinin azaldığı tespit edilmiştir.[30]
BMES ve BDES gruplarının çalışmalarında ise Vitamin A, C, E ve β karoten alımının YBMD’nı azaltıcı etkisi olduğu saptanmamıştır.[12]
Omega 3 (alfa linoleik asit, EPA ve DHA) doymuş yağ asitlerinden fakir esansiyel yağ asitidir; damar koruyucu ve nöronların temel yapı taşı olup, yağda eriyen vitaminler için gereklidir.
Glutatyon peroksidaz ve süperoksit dismutaz doğrudan serbest radikallere etkilidirler Selenyum glutatyon peroksidaz’ın ko-faktörüdür. Diğer nonenzimatik antioksidanlar çinko, selenyum, bakır, magnezyum gibi eser elementler de retinanın antioksidasyon fonksiyonlarında yer alırlar. Çinko, bakır ile birlikte enzimatik antioksidanların ve RPE’nin temel taşı olup, RPE’nde süperoksid dismutaz (SOD), katalaz gibi antioksidan enzimlerin aktivasyonu için ko-faktördür,[21] 200 kadar enzimi aktive eder; rodopsinin rejenerasyonu ve stabilizasyonunda, retinolün retinaya taşınmasının ve fotoreseptörlerden sinaptik iletinin kolaylaştırılmasında, serbest radikallerin bağlanmasında çinko gereklidir, aynı zamanda antienflamatuvar etkilidir.31 BMES çalışmasında 15.8 mg/gün ve üzeri çinko alımının erken ve geç YBMD sıklığını azalttığı, AREDS çalışmasında antioksidan vitamin ile birlikte 80 mg/gün çinko oksit alımının ileri evre YBMD riskini azalttığı gösterilmiştir.[19,23] AREDS’in 8 no’lu bu raporunda belirtilen günlük dozlardaki destek maddelerinin, ileri YBMD riskini %25, üç ve daha fazla sıra görme kaybı riskini %19 oranında azalttığı bildirilmiştir. Araştırmada günlük 500 mg Vit-C, 400 IU Vit-E, 80 mg çinko oksit, 2 mg bakır oksit ve 15 mg β-karoten kullanılmıştır. Raporda bir gözde erken ve orta evre YBMD olan hastalarda, belirtilen antioksidanların kullanımı ile, diğer gözde ileri evre YBMD gelişme riskinin anlamlı derecede azaldığı, erken evredeki olgularda ise anlamlı sonuçların elde edilmediği belirtilmiştir.[19]
Ancak iki geniş kapsamlı çalışma olan Nurses’ Health Survey ve The Health Professionals Follow-up Study, çinko alımının YBMD riskini azaltmadığını göstermişlerdir.[12]
Yüksek doz mikro-besinlerin yaşa bağlı göz hastalıkları üzerindeki etkisini incelemek amacıyla planlanan AREDS-1 araştırmasında oksidatif stresin azaltılması veya önlenmesi için antioksidan vitamin ve mineralleri içeren ilaçların kullanımının sonuçları randomize, plasebo- kontrollü klinik çalışma ile incelenmiştir.[19]
Takip süresi ortalama 6.3 yıl olan 1992 yılında başlatılıp, 2001 yılında sonlandırılan 11 merkezli AREDS-1 çalışmasında 55-80 yaşlarında 3640 orta evre YBMD hastası ve 1117 kontrol grubu en az 5 yıl süreyle takip edilmişlerdir. Tedavi grubu hastalarına her gün 500 mg vitamin C, 400 IU vitamin E, 15 mg β karoten, 80 mg çinko ve 2 mg bakır verilmiş (Tablo 2) ve plasebo grubu ile karşılaştırılmıştır. Sonuçta ileri evre YBMD’na geçiş riskinin, plasebo ile karşılaştırıldığında sadece çinko kullananlarda %21, sadece antioksidan (vitamin C ve E) vitamin kullananlarda %17 ve antioksidan+çinko kullananlarda %25 oranında azaldığı rapor edilmiştir.[19,20] Araştırmacılar orta ve ileri evre YBMD hastalarında 5 yılda 15 harf görme keskinliği kaybı riskinin sadece çinko kullananlarda %11, sadece antioksidan kullananlarda %10, antioksidan ve çinko birlikte kullananlarda %19 oranında azaldığını tespit etmişlerdir.
Tablo 2: AREDS-1 çalışmasında günlük dozlar.
Beta karotenin sigara kullananlarda akciğer kanseri gelişme riskini artırması, çinkonun gastrointestinal sistemde yan etkilere yol açması AREDS-1’de belirtilen formulasyonda değişiklik yapılmasını gündeme getirmiştir. Ayrıca bazı çalışmalarda L-Z, DHA gibi başka besinlerin de koruyucu rollerinin bildirilmesi yeni formülasyon düzenleme gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Bunun sonucunda 2006 yılında başlayan National Eye Institude (NEI) tarafından desteklenen ve yüksek doz lutein, zeaksantin, omega-3 uzun zincirli doymamış yağ asitleri takviyesinin yaş tip YBMD oluşumuna etkisini incelemeyi amaçlayan AREDS -2 çalışması başlatılmıştır.
Bu plasebo kontrollu, randomize, çift kör çalışmada günlük antioksidan dozları çinko 40mg. şeklinde azaltılmış, β karoten tamamen çıkarılmış ve omega-3 uzun zincirli yağ asitleri (DHA ve EPA) 1000mg, lutein 10 mg ve zeaksantin 2 mg dozda ilave edilmiştir (Tablo 3). Toplam 4000 hastayı kapsayan ve halen faz-3 çalışması olarak devam etmekte olan AREDS-2 çalışması 2013 yılında sonlandırılacaktır.[1,20,23,32]
Tablo 3: AREDS-2 formülasyonunda günlük dozlar.
Besinlerle alınan yağların YBMD üzerindeki etkisi değişik çalışmalarda araştırılmıştır. Omega 3 (DHA=doksaheksanik asit) ve Omega- 6 doymamış yağ asitlerinin proinflamatuvar etkileri yanında gen ekspresyonu, hücrelerin farklılaşmasını ve canlılığını sürdürmesini sağlayarak YBMD’de koruyucu etkisi olduğu düşünülmektedir[9].
Özellikle Omega 3 yağ asitlerinin yaş tip YBMD’na karşı koruyucu olduğu, bitkisel yağların fazla alınmasıyla YBMD riskinin yükselmesine karşılık, balık yağı “omega-3 yağ asiti” alımı ile bu riskin azaldığı gösterilmiştir.[33] Balık yağının 3 komponenti; alfa linolenik asit, EPA ve DHA’ya dikkat çekilmekte, zengin omega 3 ve omega 6 kaynağı olması nedeniyle haftada 1-2 kez yağlı balık tüketimi önerilmekte; haftada 1-2 kez balık yemenin, YBMD riskini azalttığına dikkat çekilmektedir.[34,35] AREDS’in 20 numaralı raporunda yüksek doz DHA alanlarda, düşük doz DHA alanlarla kıyaslandığında, NV tip YBMD riskinin %46 daha az olduğu belirtilmiştir.34 AREDS koyu yeşil yapraklı sebzelerin diyetle alınmasının, karotenoidleri artırarak, YBMD gelişme riskini %43 azalttığını bildirmiştir. Yağ ve kolesterolden zengin diyetin YBMD riskini artırdığı, buna karşılık omega-3’den zengin diyetin YBMD riskini azalttığı rapor edilmiştir.[19]
Lütein (L) ve Zeaksantin (Z) makulaya rengini veren pigmentlerdir. L bitki pigmenti, Z lutein izomeri karotenoidlerdir. Bunlar da Omega 3 gibi vücutta sentezlenmezler, besinlerle alınırlar.
Yaşlı bireylerde yapılan bir çalışmada 5 hafta boyunca günde bir yumurta tüketimi ile, serumda L ve Z düzeyi %26-38 yükselmiş; buna karşılık serum lipid ve kolesterol düzeyleri değişmemiştir.[36] Lütein ve zeaksantinden zengin yiyecekler yumurta sarısı, ıspanak, kara lahana, Brüksel lahanası ve pazı gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler (özellikle lüteinden zengin), mısır (özellikle zeaksantinden zengin) ve sarı-turuncu sebzelerdir. A vitamini/ β karoten ve karaciğer, yağsız et, süt, tereyağı, yumurta, yer elması, yeşil ve sarı sebzelerde; C vitamini/ askorbik asit kuşburnu, kivi, frenk üzümü, böğürtlen. turunçgiller, taze meyva ve yeşil yapraklı sebzelerde; Evitamini/ α tokoferol yeşil sebzeler, bitkisel tohum yağları, tahıllar, soya, yerfıstığı, kabak çekirdeği, badem, susam, ceviz, süt ve yumurtada; D vitamini balıkyağı, tereyağı, süt, yumurta sarısında; eser elementlerden çinko istiridye, karides, sığır eti, beyin, karaciğer, peynir, kuru fasulye, mısır, brokoli, brüksel lahanası, sütsüz çikolata, fındık, kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği ve buğday tohumunda; bakır kuru üzüm, pancar, havuç, muz, ıspanak, lahana, erik, kayısı, çavdar, buğday, badem, fındık, ceviz, bezelye ve fasulyede, omega 3 yağ asitleri yağlı balıklar, yosun, keten tohumu, semizotu, kivi, yeşil yapraklı sebzeler, soya filizi, cevizgiller, nohut ve mısırda zengin olarak bulunmaktadır.
Sonuç olarak kuru tip YBMD için halen etkinliği kanıtlanmış bir tedavi bulunmamaktadır. YBMD’nin önlenmesi ve ilerlemesinin yavaşlatılması için risk faktörleri de göz önüne bulundurularak sağlıklı bir yaşam biçimi sürdürmek, özellikle 55 yaşın üzerindeki sağlıklı bireylere sigarasız yaşam, düzenli egzersiz, kilo, tansiyon ve kolesterol kontrolü, yağı ve şekeri azaltıp, koyu yeşil yapraklı sebzeler, ceviz ve meyve yanı sıra haftada 1-2 kez balık tüketmeleri önerilmelidir. Ancak erken evre YBMD saptandığında 10 mg/gün lutein ve 500-1000 mg/gün omega 3 alımı uygun görülürken,[37] bir gözde ileri evre YBMD varlığında AREDS çalışmalarında belirlenen yoğun antioksidan desteği gündeme gelebilir.
Antioksidan, vitamin ve mineral desteği en azından diğer gözü korumak için yararlı olmasına rağmen destek tedavisinin de yan etkileri olduğu unutulmamalıdır. Beta karoten alan ve sigara içenlerde akciğer Ca riski olduğu, yüksek dozda E vitamininin kardiyovasküler hastalıklar ve ölüme yol açabileceği, çinko ile alzheimer ve prostat hiperplazisi riskinin, omega 3 ile kanama riskinin olduğu, 100 μgr üzerinde selenyumun toksik etki yapacağı hatırda tutulmalıdır.
YBMD’nın erken dönemde saptanması için yüksek riskli kişiler başta olmak üzere, 55 yaş üzerindeki bireylere periyodik kontroller yapılmalıdır. YBMD hastalarında her kontrolde fundus fotoğrafı, otofloresans görüntüleme ve optik koherens tomografi yapılmalı, muayene bulguları AREDS risk skalası ile puanlandırılmalıdır.
Amsler kartı ile kuru tip YBMD hastaları bilinçlendirilmeli, eğitilmeli ve motive edilmelidirler. Direkt güneş ışığından korunma, düzenli hareket, beslenme önerileri, sigaranın bırakılması gibi yaşam tarzı değişiklikleri, obesite, diyabet, hipertansiyon ve kardiyovasküler hastalıkların kontrolü YBMD’ndan korunmada en uygun yaklaşımlar olarak görülmektedir.
KURU TİP YBMD TEDAVİSİ DENEMELERİ
Lazer tedavisi
İlk olarak 1999 yılında Olk ve arkadaşları tarafından kuru tip YBMD’de profilaktik lazer tedavisi olarak 229 gözde yapılan randomize klinik bir çalışma yayınlanmıştır.[38] Araştırmacılar druseni olan gözlere 810 nm infrared diod lazer ile makulaya grid fotokoagülasyon uyguladıklarını, 2 yıllık takip sonunda diod lazer uygulanan drusenli gözlerde kontrol grubuna göre görme keskinliğinde artış saptandığını belirtmişlerdir. Ayrıca Ho tarafından yayınlanan makalede drusenli gözlerde direkt drusen üzerine veya grid lazer şeklinde tedavi uygulanabileceği, kırmızı veya yeşil argon lazer kullanılabileceği, lazer yanıklarının klinik olarak zor görülebilen, hafif şiddette olması önerilmiştir.[39]
Ancak Koroid Neovaskülarizasyonunu Önleme Çalışma Grubu (CNVPT-Choroidal Neovascularization Prevention Trial) tarafından yapılan araştırmada bilateral druseni olan gözlerde, bir göze profilaktik grid lazer uygulanmış, diğer göz kontrol grubu olarak izlenmiş; 12 ay içerisinde yeşil argon grid lazer uygulanan gözlerde, kontrol grubuna göre anlamlı koroid neovaskülarizasyonu (KNV) sıklığında artış saptanmıştır.[40] Benzer şekilde YBMD Koruyucu Tedavisi Çalışma Grubu (PTAMDProphylactic treatment of AMD Trial) da yumuşak drusen üzerine profilaktik diod lazer tedavisi yapılan gözlerde 1 yılda KNV gelişiminin daha yüksek oranda saptanması üzerine profilaktik lazer tedavisinin uygulanmaması önerilmiştir.[41]
Reoferez
Selektif ultrafiltrasyon yöntemi kullanarak plazmadan yüksek molekül ağırlıklı molekülleri ( immün kompleksler, IgM, fibrinojen LDL, VLDL) uzaklaştırmaya yarayan hemodiyaliz tekniğidir ve genellikle hiperviskozite sendromları, Multiple Myelom gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Reoferez yoluyla plazma içeriği birikiminin azaltılması hedeflenerek, 42 hasta ile çok merkezli, randomize, çift kör, plasebo kontrollü MIRA- 1 çalışması başlatılmış ve 12 aylık sonuçlarda görme keskinliğinin kontrol grubuna göre anlamlı arttığı yayınlanmıştır. Ancak kontrol grubundaki hastaların görme keskinliklerinin bozulması üzerine çalışmanın tamamlanmasına izin verilmemiştir.[42] Daha sonra ART çalışması ile konu tekrar gündeme getirilmiştir. Burada bir filtre yardımıyla venöz kandaki hücrelerden, ikinci filtre ile yüksek moleküler ağırlıklı protein ve lipidlerden ayrılan plazma, hücrelerle tekrar karıştırılarak hastaya geri verilmekte, böylece makuladaki mikrosirkülasyonun ve perfüzyonun arttığı düşünülmektedir. Uygulama alanındaki hücrelerin çok düşük yoğunluklu elektrik akımıyla uyarılması sonucunda hem membran geçirgenliği, sinir akım hızı, protein sentezi ve ATP düzeyinin arttığı, hem de bu bölgedeki kan akımının hızlandığı ve antioksidanların daha etkin olduğu savunulmaktadır. Bu amaçla kullanılan cihazın FDA onayı, halen sadece ağrı tedavisinde kullanımına yöneliktir.
Kapsül İçi Minyatür Teleskop (Implantable Miniature Telescope)
Hudson ve ark. tedavi edilemez ileri evre bilateral YBMD’si olan 217 hastaya lens ekstraksiyonu sonrası kapsül içine teleskop yerleştirmişler ve cerrahiden 1 yıl sonra elde edilen sonuçları yayınlamışlardır. Cerrahi öncesi görme keskinlikleri 20/80 ile 20/200 arasında olan hastalarda, cerrahiden 1 yıl sonra uzak ve yakın görmede anlamlı artış ve yaşam kalitesinde iyileşme olduğunu bildirmişlerdir.[43]
Makula Translokasyonu
Görmeyi ileri derecede azaltan büyük jeografik atrofisi olan gözlerde vitreoretinal cerrahi ile makulanın yer değiştirilmesi geçtiğimiz dekatta gündeme gelmiştir. Ancak ağır cerrahi girişimin sonunda elde edilen görsel kazancın yeterli olmaması ve komplikasyonların çok olması nedeniyle günümüz kuru tip YBMD tedavisinde fazla yer bulamamıştır.
KURU TİP YBMD TEDAVİSİNE YÖNELİK DEVAM EDEN ARAŞTIRMALAR
Glatiramer Acetate (Copaxone Aşısı)
Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklarda güvenli ve etkili bir şekilde kullanılan, immun modülatör bir maddedir. Copaxone enjeksiyonu ile kuru tip YBMD’nın yaş tip YBMD’a dönüşümünü engellemeyi hedefleyen ve ekim 2007’de başlayan plasebo kontrollü, çift kör, faz I çalışması devam etmektedir (York Eye&Ear Infirmary and the Kaplan Medical Center, Rehovot, Israel).[44,45] Landa ve ark. küçük bir vaka serisi araştırmasında 50 yaşından büyük, bir veya her iki gözünde kuru tip YBMD olan hastalarda haftalık subkutan Copaxone enjeksiyonları ile drusen çapının küçüldüğünü göstermişlerdir.[46]
Fenretinide (4 hidrtoksifenilretinamid-sentetik retinoid)
Sirion Therapeutics tarafından geliştirilen ve retinada drusen yapısında yer alan lipofussin birikimini önlemesi beklenen bir retinoik asit derivesidir. Fenretinide retinol bağlayıcı proteine bağlanarak retinolün RPE tarafından alınmasını engeller. Retinol, rodopsin prekürsörüdür ve rodopsinin yıkım ürünleri lipofussin gibi toksik maddelerden oluşur. Daha az retinol, retinada daha az toksik ürüne neden olacağından, Fenretinide’in toksik metabolitlerin inhibisyonu yoluyla YBMD riskini azaltacağı düşünülmektedir. Jeografik atrofisi olan gözlerde fenretinide’in etkinlik ve güvenliğinin araştırıldığı çok merkezli, çift kör, plasebo kontrollü, randomize, Faz II çalışması Aralık 2006’da başlatılmıştır. Çalışmada 50- 89 yaşlarında jeografik atrofisi olan hastalar 3 gruba ayrılmış ve 1. gruba 300 mg, 2. gruba 100 mg fenretinide ve 3. gruba plasebo kapsül verilmiştir. Hastalar ayrıca beta karotensiz multivitamin de almışlardır ve ilaç kullanım süresi 24 hafta olarak belirlenmiştir. Çalışma Haziran 2010’da sona erdirilmiştir.[47] Sonuçlarının yayınlanması beklenmektedir.
Eculizumab (Soliris)
Alexion Pharmaceuticals tarafından geliştirilen ve kompleman C5 inhibisyonu yapan Soliris için COMPLETE- (Complement inhibition with eculizumab for the treatment of non-eksudative age-related macular degeneration) adı verilen randomize, çift kör, plasebo kontrollü faz II çalışması devam etmektedir. Kompleman C5 inhibisyonunun drusen ve jeografik atrofi üzerine etkisini araştıran bu etkinlik/güvenlik çalışması temmuz 2009’da başlamıştırtır. İlaç kullanım süresi 24 hafta olarak belirlenen bu çalışmada ilk doz meningokok aşısından 2 hafta sonra verilmiştir. Eculizimab grubundaki hastalara IV Eculizimab 4 hafta 1x600 mg dozda, 5. hafta 1x900 mg dozda uygulanmış, idame dozu 1x900 mg 2haftada bir olarak uygulanmıştır. Kontrol grubuna ise aynı sürelerde IV salin enjekte edilmiştir. Çalışma Temmuz 2011’de sona erdirilecektir.[48]
ARC1905 (Anti-C5 Aptamer)
Ophthotech tarafından geliştirilen ve intravitreal olarak uygulanan Anti-C5 aptameridir. Kompleman C5 inhibisyonun YBMD üzerine etkisini inceleyen faz I güvenirlik ve tolerabilite çalışması Temmuz 2009’da başlamıştır. Randomize, 50 yaş üstünde, kuru tip YBMD olan hastalara intravitreal enjeksiyon şeklinde uygulanmakta olup faz I çalışması Mart 2011’de çalışma tamamlanacaktır.[49]
RN6G
Pfizer tarafından geliştirilen ve jeografik atrofisi olan YBMD hastalarına 3 mg/kg-30 mg/kg dozda, intravenöz tek doz olarak uygulanan amiloid B antikorudur. Nisan 2009’da başlayan çok merkezli, çift kör, plasebo kontrollü, Faz I çalışması nisan 2010’da sonuçlanmıştır.[50] Ding ve arkadaşları sistemik olarak RN6G verilen fare gözlerindeki YBMD’nda amiloid B miktarının azaldığını saptamışlardır.[51]
Fotobiyomodülasyon
Non-termal, non-lazer spesifik dalga boylu ışık enerjisi kullanılarak retina fonksiyonlarının artırılması ve YBMD’nın ilerlemesinin yavaşlatılması hedeflenmektedir. Konu ile ilgili Toronto and Oak Ridge Photobiomodulation Study (TORPA) çalışması Ocak 2009’da başlamıştır. Kontrol grubu olmayan ve Aralık 2011’de tamamlanması planlanan Faz II çalışması devam etmektedir.[52]
OT-551 Göz Damlası
Othera Pharmaceuticals tarafından geliştirilen antioksidan, antienflamatuvar ve antianjiyojenik özellikleri olan ve damla formu retina ve koroide geçebilen küçük bir moleküldür. RPE ve fotoreseptörleri oksidatif hasardan koruduğu ve anjiyojenezisi önlediği düşünülmektedir. Her iki gözde jeografik atrofisi olan hastalarda 4x2/ gün dozda damlatılan ve iki farklı dozun (%0.45-%0.3) denendiği plasebo kontrollü, randomize, çift kör, çok merkezli, Faz II çalışması (OMEGA- OT-551 Multicenter Evaluation of Geographic Atrophy) Haziran 2007’de başlatılmış olup halen devam etmektedir.[53] Ayrıca 2006’da başlatılan ve ABD Ulusal Göz Enstitüsü (National Eye Institute-NEI) tarafından finanse edilen Faz II pilot çalışma da nisan 2010’da sona ermiştir.[54]
AL-8309B Göz Damlası
Alcon Research tarafından geliştirilen ve jeografik atrofisi olan gözlerde kullanılan ilaçla ilgili Nisan 2009’da GATE (Geographic Atrophy Treatment Evaluation) çalışması başlatılmıştır. Randomize, çift kör, faz III çalışmasına en iyi düzeltilmiş görme keskinliği 20/200 veya daha iyi, 55 yaş ve üstü, iyi sınırlanmış lezyon büyüklüğü 20 mm2’yi geçmeyen jeografik atrofisi olan hastalar dahil edilmiş; koroid neovaskülarizayonu olan hastalar çalışmaya alınmamıştır. Hastalar 3 gruba ayrılmış, gruplara %1.0 ve %1.75 dozda ve plasebo 2x1 damla kullanılmaktadır. Çalışma Şubat 2012’de sona erecektir.[55]
Sirolimus (Rapamycin)
Jeografik atrofi gelişiminde inflamatuvar faktörlerin de rol oynadığından yola çıkılarak geliştirilen Sirolimus’un, inflamatuvar faktörlerin yapımını ve aktivitesini inhibe ederek jeografik atrofiyi engellemesi hedeflenmektedir. gelişimini ABD National Eye Institute tarafından finanse edilen ve ekim 2008’de başlayıp Temmuz 2011’de bitmesi planlanan plasebo kontrollü Faz I/II çalışması ile her iki gözde görmeleri 20/20-20/400 arasında olan jeografik atrofili hastaların bir gözüne 20 μlt- 440 μgr subkonjonktival Sirolimus enjeksiyonu yapılmakta olup, diğer göz kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Enjeksiyonlar her 2 ayda bir 2 yıl boyunca yapılacak, daha sonra hastalar gözlenecektir.[56]
CNTF implantı (Silier Nörotrofik Faktör)
Jeografik atrofisi olan YBMD hastalarında enkapsüle hücre teknolojisi (ECT) implantı çalışması, Neurotech Pharmaceuticals tarafından finanse edilmekte olup, faz II çalışması Ocak 2007’de başlatılmıştır. Kapsül insan RPE hücreleri içermektedir ve hücrelerden silier nörotrofik faktör salınımı ile nöron ve fotoreseptörlerin korunması amaçlanmıştır.[57]
RPE Transplantasyonu (Retina Hücre Replasmanı)
Kök hücre-stem cell otolog transplantasyonu ile retinaya sağlam hücre replasmanı konusunda yeni çalışmalar başlatılmıştır. Randomize olmayan Faz II çalışma Şubat 2002-Mart 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilecektir. Görme keskinliği 20/200 ve daha az olan 55 yaş üzerindeki hastalara 9-16 haftalık ölü fetustan alınan fetal retinal doku ve RPE transplantasyonu yapılmaktadır.
Bu çalışmaların yanı sıra patofizyoloji, immünoloji ve genetik alanında yeni gelişmelere paralel yeni tedavi seçenekleri gündeme gelecektir. Özellikle genetik testlerle yüksek riskli hastaların erken tanılarının yapılması, takip için otoflöresansla ilgili yeni çalışmalar, makula pigmentlerinin daha pratik olarak görüntülenebilmesi ve optik koherens tomografi ile ilgili gelişmeler hastalığın çok erken dönemde yakalanıp, erken tedaviye başlamak hastalara hem görsel ve hem de yaşam kalitesinde artış yönünde önemli kazanımlar sağlayacaktır.
KAYNAKLAR/REFERENCES